Asya ile Avrupa
kıtaları arasında bir köprü olan Anadolu, tarih boyunca birçok uygarlığa
sahne olmuş ve çeşitli medeniyetlerin
kültür zenginliklerini bağrında barındırmıstır.
Bu zengin geçmişiyle evrensel
uygarlığın oluşmasında dünyadaki bütün
coğrafyalardan daha fazla pay sahibidir.
Anadolu Coğrafyası’nda
doğmuş olan önemli
uygarlıklardan birisi de Troia medeniyetidir. Antik Dönemde
olduğu kadar, tarihin her döneminde hatta günümüzde bile her
kültürden insanı büyülemis olan Troia, bir efsane, bilimsel bir gerçeklik ve bir sembol olarak etkilerini
sürdürmektedir.
Yüzyıllarca kaybolmuş olan bu
kenti Anadolu’daki medeniyetlerden daha önemli kılan şey şüphesiz
Troia Savası Destanı’dır. Bu destan, Anadolu için bir kapı vazifesi gören
Çanakkale Boğazı’nın hakimiyetini elinde bulunduran Troia Medeniyeti’ni yıkarak,
zengin bir coğrafyaya sahip olan Anadolu’yu ele geçirmek isteyen batılı güçlerle, bu
saldırılara karsı amansız bir şekilde direnen
Anadolu insanı arasında yapılan
gerçek bir savaştan doğmuştur.
Batı toplumları
tarafından oldukça önemsenen bu destana karsı Anadolu insanı her zaman
ilgisiz kalmıştır. Oysaki bu
topraklarda doğmuş olan bu
destanı bilmek, ne kadar önemli bir
coğrafyada yasadığımızı anlamamızda bize yol gösterecektir.
Troia’nın Tarihi Coğrafyası
Antik Troia1
kenti, MÖ.3000 yılına kadar uzanan geçmisi ve Troia
Destanı ile tarih
boyunca önemli bir üne sahip olmuştur. Yapılan araştırmalar,
kentin, hem kuzey güney hem de
doğu-batı hattında, özellikle de deniz taşımacılığı
bakımından
önemli bir ticaret merkezi
olduğunu göstermektedir .
Troas Bölgesi’nin
hiç kuşku yok ki en
önemli kenti Troia'nın öteki adı İlion’dur. Hitit yazılı
belgelerinde geçen Wilusa, Wilusija ya da Taruisa
kelimelerinin kesin olmamakla
beraber Troia olduğu bazı araştırmacılar tarafından
kabul edilmektedir.
Yunan mitolojisine
göre Troia adının kökeni Troia kral soyunun atalarından Tros’a
dayanmaktadır. İlion adı ise
kentin kurucusu ve aynı zamanda Priamos’un
dedesi olan İlos’tan dolayıdır.
Troia, ülkemizin
kuzeybatısında tam olarak Çanakkale Boğazı’nın güney çıkısında kurulmus, Çanakkale
ilimize 30 km. uzaklıktaki antik bir kenttir. Batısında Lemnos (Limni) ve
güneyinde Lesbos (Midilli) adaları bulunmaktadır.
Kentin kurulduğu tepeye günümüzde “Hisarlık” denilmektedir.
Bu tepenin Çanakkale
Boğazı’na olan uzaklığı yaklaşık 4,5 km., Ege Denizi’ne
olan uzaklığı ise 6 km. civarındadır.
Araştırma ve Kazılar
Destanlar, yalnız
tarihsel olaylarla ilgili gerçek kırıntıları taşımakla kalmayıp, aynı zamanda
tarihsel
coğrafya açısından da önemli bilgiler verirler. Bazen, bir yerde belli
belirsiz kalıntıları bulunan İlkçağ kentinin
hangi kent olduğunu yalnız destan öykülerinden yararlanarak
belirlemek mümkündür. Nitekim Antik Troia kenti de
Homeros’un İlyada adlı destanından yola çıkan H. Schliemann
tarafından bu sekilde
tespit edilmiştir.
Bilimsel kazı yöntemleri hakkında hiçbir bilgi ve
deneyimi olmayan Schliemann, tarihsel kalıntılara
çok büyük zararlar vermiştir. Ancak
Troia’nın yerini saptamasına rağmen kendisine
inanmayan bilim dünyası kanıtlar çoğalınca yıllar sonra da olsa yitik Troia Kenti’nin
ortaya çıkarılması onurunu kendisine vermiş ve onu alkışlamıştır.
Schliemann sonrası
kazılar daha önce Schliemann ile çalışmış olan mimar W. Dörpfeld
başkanlığında sürdürülmüş ve böylece ilk sistemli Troia kazıları da
başlamıştır. Dörpfeld çalışmalarını
ve
bulgularını 1902’de iki cilt olarak hazırlanan
“Troia und Ilion” adlı
kitabında yayımlamıştır.
Araya giren savaşlar nedeniyle
yüz üstü bırakılan kazılar 1932 yılında C. Blegen
yönetiminde Amerikalı bilim adamları tarafından
yeniden başlatılır ve 1938
yılına kadar devam eder.
Blegen’in kazılarında amaç yalnızca Homeros Troiası’nı bulmak değil, aynı zamanda
önemli bir uygarlık olan Troia’nın bölgedeki stratejik ve tarihi önemini
aydınlatmaktır. Nitekim öyle de olmuştur. Blegen, kazı
raporlarını AJA’a (American Journal of
Archaeology) yayımlamıştır.
Troia kazıları
elli yıllık bir aradan sonra 1998 yılında Almanya Tubingen
Üniversitesi öğretim üyesi, aynı zamanda Tarih Öncesi
ve Erken Tarih Dönemleri Anabilim dalından
Prof. Dr. M. Korfmann ve ekibi tarafından yeniden başlatılmıştır.
Korfmann’ın 2005 yılında ölümü üzerine, bu tarihten
itibaren kazılara E. Pernicka başkanlığında devam
edilmektedir. Tüm bu kazılar sonunda kent büyük ölçüde ortaya
çıkarılmış bulunmaktadır. Erken Tunç Çağı’ndan
Bizans’a kadar uzanan bir dönemi kapsayan
höyük, en az 43 yapısal dönemi ve 10 katmanı barındırmaktadır.
Katmanların
zaman çizelgesi şöyledir:
Troia II MÖ.
2600-2350
Troia III
MÖ. 2350-2200
Troia IV MÖ.
2200-1900
Troia V MÖ.
1900-1700
Troia VI
(Erken) MÖ. 1700-1570
Troia VI
(Orta) MÖ. 1570-1470
Troia VI (Geç) MÖ. 1470-1300
Troia VIIa MÖ.
1300-1200
Troia VIIb1 MÖ. 1200-1130
Troia VIIb2 MÖ. 1130-1050
Troia VIIb3 MÖ. 1050 - 950
Troia VIII MÖ. 750 - 85
Troia IX MÖ. 85- MS.500
Troia X MS. 1100 –1306
Yunan Mitolojisi’nde,
Troia Savaşı fikrinin ilk
olarak dişi toprak ana Gaia ile yıldızlı
gökyüzünü simgeleyen esi ve oğlu Uranus’un kızları yasa
tanrıçası Themis tarafından, yeryüzü
nüfusunun aşırı derecede
artmasına karsı bir önlem olarak ortaya
atıldığı söylenir. Bu mitolojik olaya göre Troialılar ve
Akhalar ya da daha özelde Eris, Helena, Paris vb. kişilikler, kaderin gerçekleşmesi
için seçilmiş birer piyondurlar
sadece. Bir başka efsanede ise
savaşın Aphrodite
tarafından, sırf krallığı Priamos’tan alıp kendi soyuna
vermek için çıkarıldığı söylenir. Bilindiği gibi Aphrodite Aineias’ın
anasıdır. Öncesi ve sonrası ile 40 yıllık bir dönemi
kapsayan Troia Savası ile ilgili ilk kıvılcım, deniz
tanrıçası Thetis ile Pythia kralı Peleus’un düğününde
çıkarılır. Kavga tanrıçası Eris, bas
tanrı Zeus’un talimatıyla üzerinde “en
güzele” yazılı elmayı konukların arasına
atar. Bunun üzerine tanrıçalardan Hera, Athena ve Afrodite arasında bir
güzellik tartışması alevlenir.
Zeus, bu karışık durumda
karar vermeyi reddeder ve bu görev için Troia
Kralı Priamos’un oğlu Paris’i tayin eder. Üç tanrıça Hermes’in
kılavuzluğunda Paris’in yanına varır. Aphrodite genç
adamı ask dolu bir yasam vaadiyle kandırır. Paris, kız
kardeşi Kassandra’nın
felaket kehanetlerine aldırıs etmeyerek Helena’yı kaçırır,
çünkü ona göre bu Aphrodite’nin vaadidir.
Sparta kralı Menelaos, abisi Akha kralı
Agamemnon’dan yardım ister. Troialılar ile yapılan görüşmeler sonuç vermeyince,
askeri güç kullanımına karar verilir. Uzun ve problemli bir hazırlık ve
yolculuktan sonra Akha ordusu Troia’ya ulaşır. Savaşın ilk 8 yılındaki
karşılıklı çarpışmalardan sonra 9. yılda Achilleus’un öfkesi ile Homeros’un
İlyadası baslar. Achilleus, Ege bölgesine yaptığı çapulculuk seferleri
sırasında getirdiği Lyrnessos Apollon Tapınağı’nın rahibi, aynı zamanda Chrysa
Apollon Tapınağı’nın rahibi Chryses’in de kardeşi olan Brises’in kızı ganimeti
Briseis’in, Agamemnon tarafından elinden alınmasına sinirlenerek savastan
çekilir. Onun çekilmesiyle savasın seyri Zeus’un isteği ile Troialılar’ın lehinde
gelismeye baslar. Agamemnon’un pismanlığına, tüm ısrarlarına ve Briseis de
dahil bir sürü ganimet önerisine rağmen Achilleus savaşa dönmez. Bu durum,
Patroklos’un tekrar savaşa dönüp Hektor tarafından öldürülmesine kadar devam
eder. Arkadaşının ölümüyle öfkesinden vazgeçen Achilleus tekrar savaşa döner ve
Hektor’u öldürür. Babası Priamos, tanrıların isteği doğrultusunda oğlunun
cesedini fidye karşılığında Achilleus’tan alır ve Hektor için büyük bir cenaze
töreni düzenlenir.
Savaşın bundan sonraki bölümünde
Troialılar’a yardıma gelen Amazonlar Kraliçesi Penthesileia ve Etiyopya
(Habeşistan) Kralı Memnon’u öldüren Achilleus’un kendisi de tanrı Apollon’un
yardımı ile Paris tarafından öldürülür. Aias’ın intiharı ve Paris’in ölümü,
kuşatma öncesi meydana gelen son büyük olaylardır. Savaşın sonlarına doğru Akha
ordusunun içerisinde huzursuzluklar baslar. Troia’dan umudunu yitiren bazı
komutan ve askerler, uzun süre ayrı kaldıkları yurtlarına, evlerine dönmek
isterler. Ancak, bir yandan da ailelerinin kendilerinden
ganimet
beklemeleri dolayısıyla eli boş dönmek istememektedirler. Sonunda Akhalar kenti
kuvvetle alamayacaklarını anlarlar ve bir savaş hilesi olan tahta at ile
Troya’yı ele geçirirler. Kentte büyük bir katliam baslar. Erkekler kılıçtan
geçirilir. Hatta Hektor’un üç dört yaslarında oğlu Astyanaks da bu mezalimden
nasibini alır. Amaç Priamos’un soyunu kurutmaktır. Kadınların ise, kiminin
ırzına geçilir (Kassandra), kimisi kurban edilir (Polyksena), kimileri de köle
olarak uzak diyarlara doğru sürüklenir (Hekabe, Andromakhe). İşte dünyanın en
dramatik ve en insancıl destanı olan Troia Destanı’nın kısaca özeti budur.
Troia Savası’nın Sosyal ve Siyasal Nedenleri ve Etkileri
Antik Troia
kenti, sahip olduğu coğrafi konumu nedeniyle her zaman Doğu ile Batı
arasındaki mücadeleye, çeşitli savaşlara sahne olmuştur. İki dünyanın kapısını
açan bir kilit
vazifesi gören kenti ele geçirebilmek için tarih boyunca çeşitli halklar,
ordular Çanakkale
Boğazı’na saldırmışlardır. Efsaneye göre üvey annesinin şerrinden kaçan Boiotia kralının
kızı Helle, altın koç
üzerinde uçarken boğaza düşüp boğulduğu için,
Antikçağ’da
boğaza Helles Pontus (Helle’nin Denizi) adı
verilmiştir.
Homeros’a göre Troia Savaşı, Yunanistan’da oturan Akhalar (Myken) ile Anadolu’da oturan
Troialılar arasında gerçekleşmiştir. Bu savaşta Akhalar Batı dünyasını,
Troialılar ise Doğu dünyasını temsil etmişlerdir. Bu yüzden Doğu ve Batı
dünyalarını ilk kez karsı karsıya getiren bu savaşa “Antikçağ’ın I. Dünya
Savası” yakıştırması yapılmıştır. Homeros’a göre Troia Savaşı’na bir kız
kaçırma olayı sebep olmuştur. Troia Kralı Priamos’un oğlu Paris, Myken Kralı Agamemnon’un
kardeşi, Sparta Kralı Menelaos’un karısı Helena’yı kaçırınca, büyük bir
ordu hazırlayan Akhalar savaşı başlatmıştır. Oysa bu efsane ticaret ve çıkar
kaygılarıyla yapılan gerçek bir savastan doğmadır.
Troia, Almanya’dan Tuna, Rusya’dan Dnyester ve
Ukrayna’dan Dnyeper nehirleri
aracılığıyla üç çıkışa sahip Karadeniz’e, Ege Denizi’nden açılan bir kapı
işlevi gören Çanakkale Boğazı’nın kontrolünü elinde tutmuştur. Yüzyıllar boyu
Boğaz’a hakim olan elverişsiz rüzgar ve akıntılar gemilerin, Karadeniz’e
yönelmelerini engellemiş ve bu gemileri uygun koşullar oluşuncaya değin uzun
süre, Troia’nın bugün Beşike Koyu diye
bilinen limanında beklemek zorunda bırakmıştır. Troia yüzyıllar boyu bu
limandan yararlanma ayrıcalığı karşısında büyük miktarda gelir sağlayarak
bulunduğu coğrafi konumun avantajı ile oldukça büyük bir zenginliğe ulaşmıştır.
Hellas’ta ilk Grek
kültürünü oluşturan Linear B yazısının
sahipleri Akhalar ise, Yunanistan’ın coğrafik açıdan elverişsiz olan arazi
şartlarının zorlaması neticesinde daha MÖ. 2. binin başlarından itibaren denize
yönelmek zorunda kalmışlardır. Özellikle MÖ. 16. yüzyıldan itibaren Doğu
Akdeniz memleketleriyle yoğun bir ticari ilişki içerisine girmişlerdir. MÖ.
1400 yıllarına kadar Girit’teki Minos
Krallığı’nın egemenliğine boyun eğen Akhalar, bu tarihten itibaren Akdeniz
sularının gerçek hakimi olmuşlardır. Homeros’un “Achaioi” dediği bu
ilk Hellen kavmi daha
MÖ. 16. yüzyılda Miletos’a yerleşmiş ve orada ya
da biraz daha güneyde, MÖ. 14. ve 13. yüzyıla tarihlenen Hitit kaynaklarında
sözü edilen Ahhiyyava Krallığı’nı
kurmuşlardır. MÖ.
1400-1200 yılları arasındaki dönem Akha Medeniyeti’nin en
parlak çağı olmuştur. Üretmiş oldukları zeytinyağı ve şarabı, Kıbrıs, Ugarit, Rodos, Mısır vb.
memleketlere ihraç ederek bu yoğun ticari faaliyetler neticesinde oldukça
zenginleşmişlerdir.
MÖ. 13. yüzyılın ortalarından itibaren
Akdeniz’deki Akha ticareti sekteye uğramaya başlar. Bunda hiç şüphesiz
Anadolu’daki Hitit İmparatorluğu’nun, IV. Tuthaliya Dönemi (MÖ.
1250-1220) ile beraber Arzava beylikleri
ve Kaşgalar’ın
saldırılarıyla parçalanma sürecine girmesi ve pek çok kavmin isyan ederek
bağımsızlıklarına kavuşmasının büyük rolü vardır. Böylece Akdeniz’de korsanlar
türemeye başlamış ve Akhalı tüccarların
can güvenliği tehlikeye girmiştir. Bu, geçimini tamamen deniz ticaretinden elde
eden bir kavim için çok kötü bir durumdur. Yeni pazarlar aramaya başlayan
Akhalar için Karadeniz sahilleri bulunmaz bir nimettir fakat bunun için
Çanakkale Boğazı’nı geçmek gerekmektedir. Oysaki bu boğaz Troialılar’ın
hakimiyetindedir. Öyle ise hedefe ulaşmak için tek çare Troialılar’ı buradan
atmaktır. Bu sonuca göre Akhalar, Troia’nın akıl almaz zenginliği ve
Karadeniz’e doğru engelsiz bir çıkış sağlayan Çanakkale Boğazı’nın kontrolünü
ele geçirmek için Troia’ya saldırmış olmalıdırlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.