24 Kasım 2012 Cumartesi

HİTİT MİTOLOJİSİ - KUMARBİ


GİRİŞ        
          Din ve mitoloji ile ilgili ilk yazılı belgeler Sümerlere aittir. Mezopotamya’da ilk kez yazılmaya başlayan mitolojik hikayeler Hurriler aracılığıyla Hititlere geçmiştir. Doğu ve Batı kültürleri arasında geçiş noktası konumundaki Anadolu’nun, Hitit egemenliğinde olması, bu edebi ürünlerin onlar sayesinde Eski Yunan Uygarlığına taşınmasını sağlamıştır.
          Din, insanoğlunun varoluşundan itibaren onun toplumsal yaşamını belirlemede önemli bir etken olarak karşımıza çıkmaktadır. Din kisvesine bürünmüş kurallar, özellikle çok tanrılı dinlerin egemen olduğu toplumlarda, daha yoğun olarak kendisini göstermektedir. Çok tanrılı dinlerin yaşamasını ve yayılmasını sağlayan en belirleyici husus, herhangi bir kurala bağlılık değil, belirli hareketleri ve görevleri yerine getirme geleneğidir. Bu açıklamadan yola çıkarak yerine getirilmesi gereken ritüeller, dinin toplum içindeki devamlılığını sağlayan en önemli etkenlerdir.



HİTİTLERDE DİN
  
    Hitit dini çok tanrılı bir dindir. “Bin Tanrılı Din” olarak da
bahsedilmesinden anlaşıldığı gibi Hitit panteonunda Sümer, Hatti, Akkad, Asur, Babil, Luwi, Pala ve Hurri tanrıları bulunmaktadır.
      “Bin tanrılı” Hitit pantheonu, yalnızca Anadolu tanrılarından oluşmuyordu. Bu yabancı tanrı ve tanrıçalar arasında özellikle Mezopotamya kökenlilerin çok saygın bir yer tuttuklarını gerek resmi ve dinsel metinlerden, gerekse efsanelerden öğrenmekteyiz. Ninive İştar’ı, suların tanrısı Ea ve karısı Damkina, Güneş tanrısı Şamaş ve karısı Aya, Ay tanrısı Sin ve karısı Ningal bunlardan bazılarıdır. 
        Toplumların kendine özgü kültürel öğeleri, o toplumun dinsel unsurlarını önemli ölçüde etkilemektedir. Hititler, Anadolu’ya gelmeleri ile birlikte birçok Anadolulu unsuru kendi bünyelerinde birleştirerek yeni bir kültür oluşturmuşlardır. Bu sayede toplumsal ve dinsel kurallar şekillenmiş ve özellikle farklı kültür unsurları bir araya gelerek farklı dinsel yapıların oluşmasına zemin hazırlanmıştır.
     Hititlerde Tanrılar insan biçiminde düşünülmüştür. Yalnız biçim olarak değil her yönüyle insana benzetilmiştir. 
1- Tanrılarda yerler, içerler,  acıkırlar, çalışırlar, sevinirler, öfkelenirler,
2- Onlarda yapılan büyülerden etkilenirlerdi. 
3-Onlarında insanlar gibi tutkuları zayıf ve güçlü yönleri vardır.
4-Krallarınkine benzer bir haremleri de vardı. 
5-Çözülmesi zor sorunlarda fikir alışverişinde bulundukları bir danışma meclisleri vardı.
      Böylece tam bir insan gibi hayal edilen tanrıların betimleri de doğal olarak insan biçimindeydi ve tanrıların yontuları onların yerini tutmaktaydı.
       Kumarbi efsanesinde  adı geçen tanrılar:
       Alalu
      Anu
      Teşup
Alalu: Hurri kökenli ilk göktanrısıdır.
Anu: Alalu’dan sonra köklere hakim olan tanrıdır. bazi yerlerde  ‘’an’’ olarakta gecer ve yeryüzü tanrıçası  “ki" ile evlidir. İkisinin birleşmesinden ağaçlar ve bitkiler oluşmuştur. Enki'nin babasıdır.  Ayrıca Anşar ile kişar’ın oğludur.
Teşup:  Hititlerin fırtına\iklim\gök tanrısıdır. En yüce tanrıdır.















EFSANENİN KONUSU

  Hurri kökenli bir efsanedir. Efsaneye göre gökyüzününhükümdarı Alalu imiş. Tahtta Alalu oturur, tanrıların birincisi olan Anu ona içkiler sunarmış. Alalu’nun egemenliği dokuz yıl sürmüş. Derken Anu, Alalu’ya savaş açmış, onu yenerek karanlık topraklara sürmüş, sonra da geçip Alalu’nun tahtına oturmuş. Anu’nun Alalu’ya hizmet edişi gibi bu kez de Kumarbi aynı biçimde hizmet etmiş Anu’ya. Bu hizmet de dokuz yıl sürmüş; dokuzuncu yılın sonunda da Kumarbi, Anu’ya savaş açmış. Anu, Kumarbi’nin elinden kaçarak gökyüzüne çıkmaya çalışırken Kumarbi ayaklarından yakalayarak aşağı çekmiş onu. Sonra da erkeklik organını ısırmış Anu’nun ve yaptığından sevinç duymuş. Anu şöyle demiş Kumarbi’ye:  “Tohumlarımı yuttuğun için boşuna sevinme. Ben senin için ağır bir yük koydum. Önce güçlü fırtına tanrısına gebe bıraktım seni, sonra Aranzah (Dicle) ırmağına, üçüncü olarak da Taşmişu’ya...” Bu efsane, tanrılar arasındaki gökyüzünü ele geçirme kavgasını anlatıyor görüldüğü gibi. Bir başkaldırmalar öyküsü. 
Bu öyküden yüzyıllarca sonra yaratılan Theogonia efsanesinde de konu neredeyse aynı. Hesiodos’un bu yapıtına göre göklerin hükümdarı Uranos imiş. Uranos gök anlamına geliyor zaten. Acımasız bir hükümdar olan Uranos, doğan çocuklarını doğruca yerin altına gönderir. Bu durumdan onun anası ve karısı Gaia (yer, toprak) da şikayetçidir. Uranos’tan doğan bütün oğullarını babalarına karşı kışkırtır. Ama biri dışında, hepsinin de ödü kopmaktadır Uranos’tan. İçlerinden yalnızca Kronos yürekli çıkar. Anasının ak çelikten döverek yaptığı tırpanı alır ve onunla babasının hayalarını keser. İşlediği bu cinayetle de babasının tahtına geçerek göklerin egemeni olur. 










13 Kasım 2012 Salı

ETRÜSK YAZITLARI

LEMNOS-KAMİNİA


Bu stel Lemnos adasında bulunmuştur. Mezar steli olduğu düşünülmektedir. Mısır'da kapıların iki yanına da mızraklı insan figürü kabartmaları yer almaktadır. Mısır etkisinin olduğu söylenebilir. Stel okunabilir fakat anlaşılamıyor.



PYRGİ





Altın üzerine yazılmış yazılar da vardır. Biligual özellik taşır. Kartaca ve Etrüsk dilindedir. Yazıt okunamıyor.



LİBER LİNTEUS



Zagrep Müzesi'nde sergilenmektedir. Keten kitap olarak da bilinir. Dini takvim niteliğindedir, törenlerin nerede yapılacağına ve hangi hanrıya ne sunulacağı yer alır. Kitap 1300 kelime 230 satırdan oluşur. Harf yüksekliği 5-7 cm'dir. 340x35 cm boyutlarında keten bir bez üzerine yapılmıştır.12 sayfa olışturacak şekilde bir içe bir dışa katlanmıştır.
Esere bilinmeyen bir nedenle Mısır'da (M.Ö. 1. yy'da) ulaşılmıştır. Eser şeritler halinde kesilip mumya sargısı olarak kullanılmıştır. Eser tesadüfen bulunmuştur.



TABULA CORTONENSİS






M.Ö. 3.\2.yy'a tarihlenmektedir. Branı levha üzerine Etrüskçe yazılmış bir eserdir. Eserde arazi alım satımı ile ilgili kurallar anlatılmaktadır. 30x46 cm boyutlarındadır. Önde 32, arkada 8 satır  vardır. toplam 206 kelime içermektedir. bilerek kırılmış gibi bir görünümü vardır.


PİACENZA - ÇİĞER FALI



M.Ö. 3.\2. yy bronz çiğer modeli. Çiğer falı Etrüskler için önemli. İç organları tanrılara adak olarak veriyorlardı.



MALENA




Etrüsk aynası. Malstra. bronzdan yapılmış bir aynadır. M.Ö. 4. yy'a tarihlenir. aynanın üzerinde çiğer falına bakan bir kain yani kaykos yer almaktadır.




10 Kasım 2012 Cumartesi

Etrüskler

     Yunanca Tyrrhenoi\Tyrsenoi, Latince Tusci.\Etrusci, Mısır yazıtlarında Tursha, kendi dillerinde ise Rasenna\Rasna adlarıyla anılmaktadırlar.
Kökenlerine dair 3 sav vardır:

  •  Doğudan geldikleri (Halikarnassos'lu Heredotos savı)
  •  İtalya'nın yerlisi oldukları (Halikarnasos'lu Dionysios)
  •  Alplerin kuzeyinde yeralan Raetia bölgesinden geldikleri savı
     Etrüskler, bağımsız kentlerde yaşayan, farklı sııflardan oluşan içine kapanık bir halk idi. Yunan'ın aksine, etrüsk toplumunda kadın, erkeğin yanında önemli bir konuma sahiptir.
     Oniki bağımsız kentten oluşani Tarkhon'un kurduğu 12 kent birliği'nin merkezi, Volsinii yakınlarında Fanum Voltumnae'de bulunuyordu. Burada her yıl dini ve siyasi toplantılar yapılıyor törenler ve spor yarışmaları düzenleniyordu.
     M.Ö. 7. y.yılın 2. yarısında güneyde, merkez, Capua, m.ö. 6.y.yılın sonunda Co ovasında merkezi Felsina olan 12 kent birliği kuruldu. 12 sayısı kutsaldı ve değişmiyordu.
     Tarih sürecinde etrüskler, tümüyle birleşerek güçlü bir devlet kuramamışlar, farklı koşullarda yaşamışlardır:
     M.Ö. 7.y.yılda asillerin seçtiği ''Lucumon'' denilen, dini ve siyasi lider konumundaki krallarla yönetiliyorlardı.
     M.Ö. 6.y.yılda zenginleşen tüccar tabakası, idarede söz sahibi oldu. bazı yerlerde krallık, yerini oligarşiye bıraktı.
     M.Ö.4.y.yılda tarımın ön plana çıkmasıyla köylülerin yönetime katılması sağlandı.  
     M.Ö.3.y.yıldan itibaren Roma'nın politik üstünlüğü Etrurya'da ağırlık kazanınca Etrüsk kentlerinden çoğu, roma fedarel sistemine bağlandı. Etrüskler, yalnızca kültür ve sanat alanında otonomiye sahip oldular.                                     
     Etrurya'nın kuzey ve güney kesimleri arasındaki jeolojik yapı farklılığı, etrüsklerin mimari, sanat ve geleneklerini, kısaca kültürlerini derinden etkilemiştir.
     Etrurya'nın büyük ticaret kentlerinden -Populonia hariç- hiçbiri deniz kıyısında kurulmamıştır. Stratejik nedenlerden dolayı denizden birkaç kilometre içerde bulunan ticaret merkezlerinin bir veya birkaç özel limanı vardı.
    Güney Etrurya, volkanik tüf yapıda olup, akarsuların oyduğu derin vdilere ve sarp yamaçlı yüksek ovalara sahiptir. M.Ö. 7.-5. y.yıllarda, gelişimlerinin en üst düzeyine erişen kentleriyle Güney Etrurya, deniz ve kara ticaretini tekeline almıştır.
    Kuzey Etrurya, kum ve kireçtaşı yapıda yassı tepeler üzerine kurulmuş seyrek yerleşmelere sahipir. kentler iç kesime yönelmiş ve genelde surla çevrilmiştir. geçimi tarıma dayalı olan bölge, güneye oranla daha yavaş gelişim sürecinde en parlak dönemini, M.Ö.4.-1. y.yıllarda yaşamıştır.